Doğrusunu söylemek gerekirse geçen dönem Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkan Vekiliği görevimizi tamamlamış olmanın huzurunu yaşıyoruz.
Söz konusu AB olunca hep bizim tarafın yorulduğu; AB tarafının ise havanda su dövdüğü, bitmek tükenmez bir şekilde Türk siyasetçisinin, bürokratının samimi çabasının ve alın terinin harcandığı bir durum oluyor.
Yaklaşık yetmiş yıldır, aradan birkaç neslin geçmesine rağmen hala kapıda bekletilmenin bahanelerinin üretildiği zorlu ve sıkıntılı bir dünya.
Allah başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve emeği geçen tüm kadrolarımıza sabır versin.
Karadeniz’i, Akdeniz’i, Ortadoğu’yu kapsayan coğrafyada büyük sorunlar yaşanıyor. Krizler, katliamlar… Adeta kan gövdeyi götürüyor. Hanımefendiler ve beyefendiler ise incir çekirdeğini doldurmayacak konular üzerinden iftira ve ithamlarla sürekli Türkiye’ye yönelik rapor yazıyor.
Hiç uğraşmaya değmez. Her yıl benzer ellerden çıkan, birbirinin kopyası, sübjektif ve klişe hazırlanmış raporları gündeme almayı bırakın, okumak için bile vakit kaybetmeye gerek yok.
Bizim ülkemizde ve dünyada yapacağımız çok daha önemli işlerimiz var. Dolayısıyla malum raporlarla ilgilenmiyoruz, umursamıyoruz ve ne acıdır ki artık hiçbir şekilde değer de vermiyoruz. Süslü cümlelerle hazırlanmış İngilizce metinleri okumak için gençlik yıllarımızdaki heyecan ve hevesimiz de yok artık.
BREXIT sonrası AB’nin kendi kendine gösterecek ilgisi ve hevesi kaldı mı ki zaten?
Artık o da tartışılır.
Bırakalım AB’nin bir sesi, fikri var mı sorusunu. Gerçekte bir AB var mı? Çok merak ediyoruz. Ne olacak bu AB’nin geleceği acaba?
Buyurun siz kendi kendinize çalıp oynamaya devam edin. Bir gün dönüp, samimi bir şekilde karşımıza çıktığınızda oturup kapsamlı bir istişare yaparız. Belki!