1960’tan 90’lı Yıllara Siyasal Travmalar
Tarih solo okumalarla anlayamayacak kadar derindir. Ancak insanların, milletlerin ve devletlerin tarihini okuyarak geçmişi doğru analiz edebiliriz. AK Partinin kuruluş dinamiklerini, geçmişini ve bugününü; sivil siyaset, demokrasi, hukuk devleti, ekonomi ve uluslararası sistemin eksikliklerine yapılan meydan okumalarla, dış politikada oluşturulan koridorlar ve içerde yıllarca uykuya yatırılmış milli iradenin yeniden ayağa kalkmasıyla okuduğunuzda aslında ülkemizin ve dünyanın son 23 yılı anlamış olursunuz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın hikayesi Menderes’ten, Demirel’den ve Özal’dan ayrı bir hikayedir. Halkın içinden çıkmış ve halkın değerlerini taşıyan, toplumsal dinamikleri anlayan bu hikayeyi Türkiye sosyolojisi çok sevdi. Benimsedi. 90’larda arka arkaya yaşanılan siyasi krizler, yüksek enflasyon, istikrarsızlık, Susurluk başta olmak üzere birçok faili meçhul Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini bir bakıma kilitliyordu. Türkiye, adalet, istikrar ve güven istiyordu. İktidar savaşları ve uzun vadeli krizler toplumun gelecek beklentisini düşürüyordu.
Biz Buradayız
AK Parti 14 Ağustos 2001 tarihinde böyle bir konjonktürün içinde “Biz buradayız” diyen memleket sevdalıları tarafından kuruldu. O yıllarda partimize ve iktidarımıza şüpheci gözlerle bakan, manşetlerle bize ders vermeye çalışan kalabalıklar vardı. Vesayet sistemi bulunduğu pozisyonu asla terk etmek istemiyor ve Cumhuriyet’in 80. Yıl kutlamaları için “bunları iktidardan indirin” diye talimat veriyorlardı. Oysa Cumhuriyet milletin iradesiyle 29 Ekim 1923’te nasıl kurulduysa, ikinci yüzyılına da 29 Ekim 2023’te öyle ulaştı. Cumhuriyet’in ilk yüzyılının son çeyreğine de ikinci yüzyılının inşasına da AK Parti’nin adalet, reform ve kalkınma stratejisi damgasını vurdu.
12 Eylül 1960 darbesi Türkiye’de demokrasi ve hukuk sisteminin en büyük travmasıdır. Dönemin merkez sağ siyaseti toplumda “öteki” ilan edildi. Siyaset nesil değiştirirken gençler önce öğrenci hareketleriyle sonra hepsi arka arkaya kapatılmış partilerle, darbe dönemlerinin ağır imtihanlarıyla, 90’lı yılların vesayetinin gölgesinden 2000’lerin başına kadar geldi. Artık yeni bir şey söylemek lazım denilen noktada aslında milletimiz AK Partiyi kurdu. AK Parti de iktidarda olduğu sürede milletimizin kurucu unsur olduğunu asla unutmadı.
Unutulmuş Gerçekleri Hatırlama Vakti
Milletlerin geçmişi buzdolabına konulup doldurulunca yok olmuyor. Maalesef on yıllar boyunca milletimizin geçmişi dondurulmak istendi. Yaşadığımız birçok acının, toplumsal sorunun temelinde de dondurulmuş geçmiş vardı. Sultan Alparslan adının sistematik olarak unutturulmak istendiği, dünya haritasındaki başkentler arasındaki çekim gücünün görmezden gelindiği günler yaşadık. Oysa ecdadımız, tarihimiz yüce şahsiyetleri, onuru, şerefi, insani ve vicdani değerleri bize miras olarak bırakmıştı. Milli irade dediğimiz şey bunların hepsinin toplamıydı. AK Partinin hikayesinin merkezinde milli irade bu yüzden var ve hep var olacak.
Bir dönem eski/yeni Türkiye üzerinden geçmiş ve gelecek projeksiyonları yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın Yeni Türkiye diyerek anlattığı şey özüyle, ruhuyla kucaklaşmış bir Türkiye’ydi.
AK Parti 23 Yaşında
28 Şubat darbesi aslında sivil toplumun psikolojik harp konseptiyle seferber edildiği bir askeri müdahaleydi. Türk siyaseti, vesayet sisteminin restorasyon sürecinden geçiyordu. Partilere arka arkaya açılan kapatma davaları da bu restorasyonun bir parçası olarak görülüyordu. 1960 ihtilalinden bu yana milli irade siyasetin ayrılmaz bir parçası değil misafir oyuncusuydu.
Biz Varız ve Bu Ülkenin Öz Evlatlarıyız
14 Ağustos 2001 tarihinde, bundan tam 23 yıl önce Türkiye tüm bu çıkmazların içinde bir dönüm noktasına şahit oldu. Milli irade, merkez sağ, uzlaşmacı bir çizgi, muhafazakarlık ve demokrasi o dönem Sayın Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarından manşetlere taşınan kelimelerdi. Kuruluş günlerinin ruhunda ‘’Geleneği dışlamayan bir modernlik, yerelliği kabul eden evrensellik, milli irade ile güçlenmiş bir demokrasi’’ vardı. Uzun yıllar süren toplum mühendisliğine maruz kalmış vatandaşlarımız milli irade merkezli sivil siyaset anlayışımızı çok hızlı bir biçimde benimsedi.
Hatırlarsınız o dönem Cumhurbaşkanımızın hitaplarında ‘’Biz varız, bu ülkenin öz evlatlarıyız’ söylemi büyük yankı uyandırmıştı. Halkımız milli ortak bir aklı ve demokratik farklılıkları aynı düşüncede buluşturan bu bakış açısına hasretti. Siyasette seçinkiler ve millet arasındaki uçurumları kapatmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni vesayetten kurtarmak hiç kolay olmadı. 2008 yılında kapatma davası günlerinde; Cumhuriyet mitingleri yapılırken, Türkiye’yi istikrarsızlaştırıcı şiddet eylemleri ve suikastlar gündeme getirilmek istenirken askeri vesayet demokrasiye karşı büyük bir hamle yapmaya çalışırken bu millet Sayın Cumhurbaşkanımıza ve AK Parti’ye sahip çıktı. Milli iradeyi savunmak çok büyük politik kararlılık gerektiriyordu. Demokrasiyi geliştirmek, millet ve devlet arasındaki soğukluğu gidermek, güçlü iktidarlarla Türkiye’yi geleceğe taşımak hiç kolay olmadı.
Dış Politikanın Vetocu Güçleri Karşısında Türkiye Ayakta Durdu
Sayın Cumhurbaşkanımız dış politikada güçlü adımlarla ilerlerken Batı Kulüplerine asla dahil olmadı. Kapitalist bir modernleşme yerine politik, hukuksal ve toplumsal bir modernleşmeyi tercih etti. Batının dayattığı kriterlere karşı Ankara kriterlerini ortaya koydu. Yaşadığımız günlerin dış politika ruhunu da düşününce Ankara kriterleri sahada ve masada yeni süreçler oluşturdu. Bugün dünyanın en önemli mesellerinde Ankara’nın ne söylediği üzerinden yeni bir denklem ekleniyor.
Cumhurbaşkanımızın 2009 yılında İsviçre’de Davos’ta, İsrail Cumhurbaşkanına ‘One Minutes’ çıkışı aslında dünyada bir dalga hareketi başlattı. Bölge Lideri pozisyonumuz güçlendi. 2005 yılından sonra Afrika kıtasındaki iktisadi ve kalkınma seferberliğimiz de dış politikamızın, uzun vadeli çalışmalarının bir sonucu oldu. Şunu asla unutmamak lazım. ‘’Dünya 5’ten büyüktür’’ çıkışı uluslararası politikada büyük güçlerin vetocu hakimiyetini sorgulattı. O yıllarda Türkiye, Filistin’de iki devletli çözümü savunduğunda dünyanın reel politik dengelerinden bahsedenler bugün Gazze başta olmak üzere birçok Filistin şehrindeki katliama ortak olmanın utancını yaşıyor. Şimdi olmasa bile bir gün mutlaka Gazze’deki soykırımın, katliamın hesabı sorulacak.
Seçilmiş İktidarı Pasifize Etme Aracı Olarak Gezi Olayları
Tüm bunlar yaşanırken 2013 yılı Mayıs ve Haziran aylarında Türkiye tarihinde benzeri görülmemiş Gezi Olayları yaşandı. Batı’da yaşanmış kalkışmalara benzeyen Gezi çok bileşenli şiddet olayları silsilesiydi. Toplumu yağmaya ve şiddete iterek seçilmiş iktidarı pasifize etme amacı taşıyordu. Türkiye Gezi Olaylarında büyük bir demokrasi mücadelesi verdi. “Dik Dur Eğilme Bu Millet Seninle” sloganı Gezi sonrasında milletimizin Cumhurbaşkanımıza gösterdiği desteğin bir ifadesi olarak yerini aldı.
AK Partinin reform siyasetine baktığınız zaman etkinlik, verimlilik, bürokratik hantallığın giderilmesi gibi Türkiye’nin neredeyse 50 yıllık sorunlarına çözüm getiren bir yönetim anlayışı görürsünüz. Gezi’de, 17-25’te yaşanılan ağır kriz koşullarında siyasettin bağımsızlığını, milli istikbali, devletin varlığını ve bütünlüğünü korumak aslında hiç kolay olmadı.
AK Parti iktidarlarının siyasi hedefi her zaman toplumsal uzlaşma merkezli oldu. Maalesef muhalefetin her dönem toplumsal sorumları bir gerilim alanına dönüştürdüğünü, çözümü ertelemeyi tercih ettiğini ya da çözüm için ithal edilmiş güç kaynakları aradığını hepimiz biliyoruz.
Milli İradenin Net Cevabı ’15 Temmuz’ Direnişi
15 Temmuz 2016 gecesi yaşadığımız işgal teşebbüsü Türkiye Cumhuriyeti için önemli bir kırılma noktası oldu. Batılı ülkelerin işgal teşebbüsünü yalnızca kınadığını ve kendi ülkelerinde ses bombası patlasa 3 gün sokağa çıkma yasakları ilan edenlerin işgal teşebbüsü sonrasında Türkiye’yi nasıl eleştirdiğine şahit olduk. 15 Temmuz sonrasında Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğuna her kesimi mutabıktı. Türkiye bir demokrasi ve hukuk devletidir. Darbe anayasalarıyla yönetilemeyecek kadar güçlü bir siyasete, toplumsal uzlaşıya ve gelecek projeksiyonuna sahiptir. 15 Temmuz her anlamda yeni bir tarihe, yeni bir geleceğe koşmamız için bizi uyardı. Aziz milletimizin her şeyi göze alıp meydanlara çıkması da dünyada darbe literatürüne yeni bir direniş ekledi. Şunu da ifade etmek gerekiyor. 15 Temmuz’dan yalnızca 2 yıl önce Recep Tayyip Erdoğan Cumhurun Başkanı olmuştu. İki yıl sonra AK Partiye oy veren ya da oy vermeyen, sempati duyan ya da duymayan herkesin sokağa çıkması, AK Partinin bu topraklarda resmi aidiyet krizini toplumsal açıdan bitirdiğini gösterdi. Milli irade içerdeki ve dışardaki tüm düşmanların süngüsünü aslında o gece düşürdü.
15 Temmuz sonrasında 1 halk oylaması, 2 Cumhurbaşkanlığı, 2 genel, 2 yerel seçim geçirdi Türkiye. TBMM’nin bombalandığı, Genel Kurmay’ın kuşatıldığı, TRT’de darbe bildirisinin okunduğu o gecenin sabahında hiçbir batı ülkesi demokrasiyi bu kadar hızlı ve iyi onaramazdı. Dünya üzerindeki hiçbir millet de devletine ve liderine böyle bir sevgi gösteremezdi sanırım.
Seçimler, Referandumlar, Siyasetin Kurumsallaşması
AK Parti, 23 yıllık siyasal başarısında milletin oyunu, emanetini bir rakam, istatistik, veri olarak görmedi. Milletimizin oyu söz konusu olunca rakamlar saf dışı kaldı. Hiçbir oyu diğerinden üstün tutmadı. Bize oy verenlere ve vermeyenlere hizmet etme gayretiyle ulusal egemenlik anlayışını daha güçlü bir şekilde yeniden inşa etti. Maalesef Türk siyaseti masalarda halkın oyuna banka kredisi muamelesi yapan siyasetçilerin istifasına şahit oldu. AK Parti ise arka bahçe siyasetleri yerine milletin karşısına, 15 Temmuz gecesi meydanlarda ve tarihi Yenikapı Mitinginde kurulmuş Cumhur İttifakıyla gitti. Türk siyasetinin kurumsallaşması açısından da AK Partinin ülkemize büyük katkıları bulunmakta.
Bundan sonra AK Partiye ve aziz milletimize yakışan şey emin adımlarla geleceğe doğru yürümektir. Dünyanın kritik eşiklerden geçtiği, savaş tehditlerinin birçok ülkenin sınırlarına kadar dayandığı bir dönemde liderlik, istikrar, devletlerin ve milletlerin kararlılığı ön plana çıkıyor.
Yürünecek daha çok yol var. Doğum günün kutlu olsun AK Parti. Göz nuru vatanımızın, memleketimizin ve aziz milletimizin yolu açık olsun. Allah zafer için mücadele edenlerle beraberdir.